10 Ekim 2016 Pazartesi

Antrenörden Verim Almanin Yollari

19 yillik vejetaryen olan, yogun calisma programina sahip iş adami olmasina ragmen, kendisine yazdigim programlarla Half-Ironman tamamlamis, 80km ultramaraton kosup kursuye cikmis sporcum ve dostum Bugrahan Akcay.

Son yillarda kaliteli sporlara giderek artan ilgiyle, "kisisel antrenör" mesleginin de var oldugu az sayidaki arastirmaci sporcu tarafindan fark ediliyor ve bu meslekte hizmet veren sayisi da (ozellikle kaliteli hizmet veren sayisi) cok yavas da olsa her yil artiyor. Peki, simdiye kadar alistiginiz spor salonu uyeliginizden ayrilip, kisisel antrenorle calismaya basladiginiz icin alacaginiz verim daha iyi olacak mi? Iste bu yazimin konusu da tam bu soruyu cevaplayacak. Okumaya devam edin.

16 yil aradan sonra sifirdan isleyerek 2:57 maraton ve 1:22 yari maraton kosabilecek seviyeye getirdigimiz sporcum ve dostum Umit Ergun

Ister kisisel antrenörunuz ben olayim, isterse baska birisi olsun, her kisisel antrenörle calisan sporcu icin gecerli olan "Antrenörden Verim Almanin Yollari"na madde madde degineyim;

1) Kisisel Basari Istegi: Gelismeyi kendiniz istemezseniz, dunyanin en iyi antrenöruyle de calissaniz sonuc alamazsiniz. Daha yaygin karsilasilan bir ornegi paylasayim; Bir kanser hastasi, dunyanin en iyi doktorlarina da baktirilsa, butun akraba ve cevresindekiler onun iyilesmesi icin her seyi yapsa da, hastanin kendisi iyilesmeyi istemiyorsa, hastaligini yenemez. Esiniz, sizin adiniza kilo vermeniz icin size antrenor tutarsa ve siz hala kilo vermeye dair herhangi bir istek icine girmiyorsaniz, o kadar emek de para da bosa harcanmis olur.

10km seviyesinden 43km Arazi Maratonunu tamamlayabilme seviyesine ulastirdigimiz degerli sporcum, Yoga egitmeni Cumhure Alkan

2) Kendine Inanmak: Bu zor bir konudur. Maalesef geleneksel (degisime kapali) kulturumuz geregi, istisnasiz hepimiz, "yapma-etme-yapamazsin" olumsuzluk ekleriyle donatilmis kelimeleri, ailenin her bir uyesi ve okuldaki ogretmenlerimiz, sokaktaki arkadaslarimiz tarafindan binlerce defa duyariz. Karakterimiz ne kadar guclu olursa olsun, bu kadar asiri sayida tekrar edilen olumsuz ve sinirlandirici bilgi, cocuklugumuzdan itibaren karakterimize ve dolayisiyla dusuncemizle, hareketlerimize isler, kemiklesir. Kilitlenmis, yetileri koreltilmis bireyler olarak standart/sıkıcı bir pozisyonda kalabaligin icinde yerimizi aliriz. Spor ise, kendini yenilemektir, kendini gelistirmek, gecmek, kesfetmektir. Kendini kesfetmemis, yetilerinden bihaber olan birine 6-12 ay sonra 42.195 metreyi yurumeden kosarak tamamlayabilecegini soylediginizde size sadece guler, hatta bu siradisi bilgiyi onunla paylasmaniz, sizin onun nezdinde hayalci ve guvenilmez birisi halini almaniza bile sebep olabilir. Halbuki bu tecrubeyi hem kendinizde, hem de cevrenizdeki sporcularda, sporcularinizda defalarca
edinmis olarak kanitlanmis bilgiyle ona bu gercegi paylasirken tum bunlar yasanabilir! Halen gecerli olan atasozlerimizden biri, bu durumu guzelce ozetliyor; "Inanmak, basarmanin yarisidir". Once siz, kendinize ve hedefinizi yapabileceginize inanmalisiniz.

Hic aklinda yokken, kilo ve eklem agrilari gecmisi varken kendisine yazdigim programla 43km arazi maratonu tamamlamis sporcum Lutfi Dokundu

3) Antrenörunuze Inanmak: Eger kendinize inaniyor fakat antrenorunuze inanmiyorsaniz, sizin icin belirledigi hedefler gercekci gelmiyorsa, onun bilgi ve tecrube seviyesini yeterli bulmuyorsaniz, hic bir gelisim beklemeyin. Oldugunuz yerde sayarsiniz. Bu yuzden bir antrenorle calismaya baslamadan once onu yeterince tanimak, kendisinden hakkinda bilgi vermesini istemek, aklinizdaki soru isaretlerini programa ya da beraber calismaya baslamadan cevaplamak, somut adimlar atip hedefinize yaklasabilmeniz icin gereklidir. Antrenorune inanmayip da, disiplinle calismaya devam eden basarili bir sporcu dunyada gorulmemistir.

2.5 ayda 9 kilo fazlasindan kurtarip, sifirdan 42.2km tam maratona hazirladigimiz 42.2km kosmus sporcum Ozgur Ak

4) Antrenörle Surekli Iletisimde Olmak: Herkesin iletisim yetenegi veya tercihi ayni degil elbette. Heyecanla antrenman programi alip bir daha hic bir zaman kendinden haber alinmayan sporcu da var, her gun birkac defa size ulasip aklindaki sorulari antrenman programi suresi boyunca size yoneltip duzenli iletisim icinde olan sporcu da var. Tabi, herkesin iletisim icin ayirabildigi sure de farklidir. Buna ek olarak, sporcunun bilgi ve tecrube seviyesi de iletisim sıklığını belirleyen bir baska etkendir. Her halukarda kisisel antrenorunuzle duzenli iletisimde olmaniz, hem istek, disiplin, inanc seviyenize
dair bilgi saglayacaktir, hem bu konularda eksiginiz varsa antrenorunuz size gec kalmadan yardimci olabilir, hem de ne kadar dogru/istenilen yolda oldugunuzun analizinin antrenorunuzce yapilmasina musaade eder.

Aktif sportif gecmisine ek olarak, en cok kursu basarisini beraber calismaya basladiktan sonra elde eden, hic triatlon tecrubesi yokken dunyanin en zor parkurlarindan birinde Half-Ironman tamamlattigimiz, 4km'den Yari maratona kadar her yarisinda derece aldirdigim sporcum L.Perry

5) Antrenöre Kuma Getirmemek: Nukteci alt basligima bakmayin, cok onemli bir konudur. Bir antrenorle calisirken, seviyesi ne olursa olsun, ayni branstaki baska bir antrenorle daha calismak veya ikisinin de dediklerini yapmaya calismak hem faydali degildir, hem de tehlikeli sonuclar dogurabilir. Gorsel hale getirecek bir ornek vereyim; Ufacik bir sandalin icinde 3 kisisiniz, sadece sizde kurek var ve okyanusun ortasindasiniz. Sizin denizcilige dair hicbir tecrubeniz yok veya boyle bir kosulda kendinizi karaya ulastirabilecek kadar tecrubeye sahip degilsiniz. Sandaldaki diger iki kisi de sizden daha tecrubeli olan antrenorler diyelim. Biri diyor ki, "adaya bu yoldan gidelim", digerine sorarsaniz, "hayir, adaya su yoldan gidelim, daha kisa" diyor. Iste orada ikilemde kalirsiniz, emin olmadan kurek cekerseniz, bosa kurek cekmis olabilirsiniz. Bu duruma uyan kanitlanmis bir atasozunu paylasayim; "Dereyi gecerken at degistirilmez", cunku dusersiniz, islanirsiniz, sakatlanip bogulabilirsiniz. Elbette cevrenizde bilgi sahibi olarak dusundugunuz herkesin gorusunu alabilirsiniz, hatta bu farkli gorusleri antrenorunuze iletip onun bu konulardaki yorumlarini da alabilirsiniz ve bu faydali da olur. Ancak, antrenorunuzden habersiz, bir baska antrenorle daha calismak, ayni anda birbirinden habersiz 2 doktora da tedavi olmak icin gitmek gibidir ve sonuc husran olabilir.

Dogustan asiri yuksek nabizli ve yemeyi cok seven sporcuma ozel yazdigim programla dag bisikletiyle tek seferde 180km surusler yapip kilo derdi olmadan diledigini yiyebilme firsatini sunduk


6) Geribildirim: Ticari amacin 2.planda oldugu sekilde idealist yaklasimla calisan her antrenorun istedigi sey, sporcusunun/sporcularinin daima geribildirim vermesidir. Ozellikle de beraber calismaya baslanan ilk zamanlarda geribildirim cok seyi degistirebilir. Antrenorunuzun tam size uygun oldugunu dusunerek yazdigi bir program, aslinda sizin ona soylemeyi atladiginiz, unuttugunuz bir detay sebebiyle size uymamis olabilir. Nasil olsa "bu program benim icin yazildi, kendimi zorlayip yapmaliyim" veya "Program cok kolaymis yahu, ben bunun gibi bir antrenman daha yaparim, hocaya da soylemem, ona iyi bir dereceyle surpriz yaparim" gibi kisisel dusunceler sonucu antrenorden bagimsiz hareket edip denemeler yapilirsa, o kadar zaman ve emek bosa gidebilir. Gercek bir antrenor, daima sporcusunun geribildirimini takdir eder, cunku ne kadar bilgi, o kadar net bir ufuk ve genis bakis acisi demektir ve sonraki dogru adimlar icin somut veri saglar. Bir antrenman esnasinda bacaginiz, kalcaniz, kalbiniz agriyorsa, bunu gec kalmadan antrenorunuzle paylasmalisiniz. Bir tempo antrenmani size cok kolay geldiyse, bunu hemen antrenorunuze iletmelisiniz. Almakta oldugunuz veya almaniz gerekecek olan bir ilaci, antrenorunuz mutlaka bilmelidir.

Yari maratonunu 1:50 seviyesinden 1:36'ya kadar gelistirdigimiz sporcum Op.Dr. Lutfi Postalci

7) Insiyatif Kullanmamak: Bir sporcu/birey neden bir kisisel antrenorle calisir? Kendisinden o konuda daha tecrubeli, egitimli, donanimli birinin, kendisine ve hedefine ozel program yazmasi, talep ettigi taktirde bunu takip edip analizini yapmasi, gerektigi durumlarda onerilerde bulunmasi icin. Eger o gun bizim icin cok onemli bir antrenmani bir sebepten yapamayip, ertesi gunku antrenmanla birlestirir veya onun yerine yaparsak, her sey degisir ve sakatlanip aylarca spordan mahrum kalabilirsiniz. Iste bu yuzden kisisel inisiyatif kullanip risk almak yerine, antrenorle iletisime gecip, onun gorusune basvurmak bizi istedigimiz sonuca daha da yaklastiracaktir.

Subat 2016'da sifirdan kosuyla tanistirip 8 ayda Gelibolu gibi asiri sicak ve yokuslu ortamda 42.2km tam maraton kosabilecek hale getirdigimiz ve kupa sahibi sporcum S.I.


Hepinize saglikli, spor dolu gunler diliyorum.
Online Kisisel Antrenor, 2:44 Maratoncu, Half-Ironman Fatih Buzgan
http://www.fatihbuzgan.com

5 Ağustos 2016 Cuma

Strava Beacon ile Antrenmanlar Daha Güvenli



Birçok özelliğiyle her seviyedeki sporcunun faydalanıp kendini geliştirme fırsatı bulduğu sportif faaliyet kayıt ortamı strava, faydalı özelliklerine bir yenisini ekledi; BEACON.

Yılın en iyi hizmet buluşu diyebileceğim Beacon, strava premium hesabına sahip sporcuların, antrenman esnasındaki konumlarını, hesap sahibinin (strava'ya kayıtlı sporcunun) belirlediği 3 kişiyle gerçek zamanlı olarak paylaşıyor. Mesela koşuyorsunuz veya bisiklete biniyorsunuz. İster atrenman, ister gezi/keşif amaçlı bir etkinlik olsun, bu süreçte başınıza her şey gelebilir ve Beacon, siz sporunuzu yaparken konumunuzu 3 kişiye eş zamanlı olarak paylaşıp, böylece

1) Sizi seven insanların (arkadaş, dost, eş, akraba, antrenör, çocuk vb.) nerede olduğunuzu bilip içlerinin rahat olmasını,
2) Başınıza bir şey geldiğinde, belirlediğiniz bu 3 kişinin haberdar edilip size yardım ulaştırmalarını sağlayabiliyorsunuz.



Beacon özelliğini kullanabilmeniz için sadece Strava premium (paralı) hesap sahibi olup, sporunuzu yaparken akıllı telefonunuza yüklediğiniz strava programını ve beacon özelliğini açık tutmanız yeterli.

Sizin konumunuzun paylaşılacağı 3 kişinin ise, strava üyesi olup olmaması önemli değil. 70 yaşındaki anne babanızın strava kullanmasını kimse beklemiyor :) Bu 3 kişi ister, adres defterinizde kayıtlı olsun, ister strava listenizde, her iki kaynaktan da seçim yapıp, 3 güvenilir kişi arasına ekleyebiliyorsunuz.



Arazide, ormanda koşu yaparken, şehir içinde, trafikte bisiklete binerken, neler olabileceğini tahmin edemezsiniz. İşte kötü bir durumla karşılaşırsanız, Beacon yardımınıza koşup, önceden belirlediğiniz 3 kişiye konumunuzu bir mesaj ile gönderiyor. Onlar da bir an önce durumunuzdan haberdar olup size yardımcı oluyorlar.

Bu özellik aynı zamanda, kendisini önemseyen 3 kişi tarafından takip edildiğini (ya da arkasının kollandığını) bildiği için sporcunun kendisinin de egzersizi esnasında zihinsel olarak daha iyi hissetmesini sağlıyor.

Strava hesabınız henüz yoksa, hemen şu linkten bir ücretsiz hesap oluşturun, sonra da hesabınızı premium'a yükseltin. Ardından beacon özelliğini keşfedip faydalanmaya başlayın.
Herkese güvenli antrenmanlar.

Diğer faydalı makalelerime ulaşmak için tıklayın.

Online kişisel antrenör & 2:45 Maratoncu, Half Ironman
Fatih Buzgan

6 Haziran 2016 Pazartesi

Ramazan Ayında Koşu



Her yıl giderek artan koşu yarışına paralel olarak koşucu sayısında da artış görülüyor ve ister inancı gereği, ister zayıflama sebebiyle koşucuların da bir kısmı ramazan ayını oruç tutarak geçiriyor. Tabi en yüksek nabızlı spor branşı olan koşu söz konusu olunca ilk akla gelen, vücudu saatler boyunca aç ve susuz bırakmanın imkansız veya zararlı olduğunu düşünmek ve ramazan ayında koşulara nasıl devam edilmesi gerek gibi bir soru ortaya çıkıyor.

İster az, ister çok yiyen biri olun, ister metabolizmanız yavaş, isterse hızlı olsun, düzenli bir şekilde koşan biriyseniz, sedanter (spor yapmayan) bireylere göre metabolizmanız daha hızlıdır ve yaptığınız koşularla, vücudunuzu spor yapmayanlara göre daha fazla eforla baş başa bırakıyorsunuz demektir. Glikojen depolarınızın dolu olması, sizin için çok daha önemlidir. Özellikle de uzun mesafe koşucuları, vücutları daha fazla glikojeni depolayabilmelerine rağmen, 16-17 saat gibi uzun süreli açlık ve susuzluk durumunu yaşadıklarında bitkin düşerler, kolay koşularında bile bayılacak gibi olurlar.

Sağlıklı yaşam için zaten öğün atlanmaması gerekirken, bir de üzerine saatlerce süren açlık ve susuzluk sonrasında koşu gibi zorlu bir sporu yapmaya çalışmanız birçok hayati riski beraberinde getirir. Vücuttaki birçok sistemin (dolaşım, sindirim, boşaltım gibi) doğru çalışabilmesi için yeterli besin öğesi ve sıvının düzenli olarak metabolize olması gerekir. Koşu ile tüm bu sistemlerin işleyiş hızını kat be kat artırdığımız için, besin ve sıvı alımının zamanında ve yeterli yapılmış olması çok daha fazla önem kazanır.

PEKİ ORUÇ TUTTUĞUMUZ RAMAZAN AYINDA KOŞULARA NASIL DEVAM EDECEĞİZ?

* Bir antrenorle veya saglik uzmaniyla calismadiginiz surece, kesinlikle oruç tuttuğunuz saatler içerisinde kolay eforda bile olsa koşmamalısınız.
* Koşularınızı oruç tutmadığınız saatlere kaydırmalısınız. 
* İftarın hemen üzerine dopdolu mideyle koşmamalısınız.
* Yeterli sıvı aldığınızdan emin olmadan koşuya başlamamalısınız.
* Hava sıcaklığının en düşük olduğu saatlerde koşmalısınız.
* Koşunuz ile iftar yaptığınız saat arasındaki zaman yakın ise, koşunuz için yanınıza sıvı alabilirsiniz.
* Ramazan ayı, o yıl yaz mevsimine denk gelmişse ve sıcak iklime sahip bir şehirde yaşıyorsanız, oruç tuttuğunuz saatlerde doğrudan güneş ışığına maruz kalmamaya çalışın.


KOŞUCULAR İFTARDA NE TÜKETMELİLER?




* Smoothie, protein shake gibi yabancı kaynaklı içecekler
* Acısı, sarmısağı, yağı, sosu olmayan sıcak veya soğuk tüketilen çorbalar
* Yağsız veya yağı çok düşük sulu yemekler
* Şekersiz hoşaf veya kompostolar
* Zengin salatalar
* Çiğ, buharda pişirilmiş veya fırınlanmış sebzeler
* Sulu mevsim meyveleri
* Maden suyu
* Alkali besinler





KOŞUCULAR İFTARDA NE TÜKETMEMELİLER?




* Rafine sofra tuzu
* Kahve
* Tursu (tuzundan arindirilmadigi surece)
* Yağ ile hazırlanmış soslar
* Kızartmalar
* Süt ve süt ürünleri

KOŞUMUZU İFTARDAN NE KADAR SONRA YAPMALIYIZ?

Yukarıda yazdığım gibi hafif bir iftar öğünü tükettiyseniz ve miktar olarak da kontrollü beslendiyseniz, 40 yaşın altındaysanız ve metabolizmanız bir miktar hızlıysa, iftardan 2 saat sonra koşabilirsiniz.

40 yaşın üzerindeyseniz, metabolizmanız yavaşsa, iftar yemeğinizi çok hızlı yediyseniz, öğününüzün çoğunluğu katı besinden oluşuyorsa, zorlayıcı bir koşu yapacaksanız, iftardan 3 saat sonra koşmaya başlamalısınız.

SAHURDA KOŞULUR MU?

Sahur öncesinde olacaksa evet. Tabi saatinizi iyi ayarlayın, sonra sahur vaktini kaçırmayın :)

KOŞUCULAR SAHURDA NELER TÜKETMELİ?

* Kara bulgur pilavı, baklagiller, yulaf ezmesi gibi midede uzun süre kalan, yuksek lifli, nispeten düşük glisemik indeksli bileşik karbonhidratlar tüketilmelidir. Böylece daha uzun süre tokluk hissi elde edilecek ve gün içerisinde kan şekerinin düşmesi daha ileri saatlere ertelenecektir.



* İftarda olduğu gibi sahurda da yine yeterli sıvı alındığından emin olmalı, sahur öğününün de büyük bir kısmında sıvı yer almalıdır. Laktoz intoleransı olan koşucular, bu 2 öğünde de süt ve süt ürünü tüketiminden kaçınmalıdır.

Hepinize sağlıklı bir ramazan ayı diliyorum.

Diğer faydalı makalelerime ulaşmak için TIKLAYIN

19 Mart 2016 Cumartesi

Fatih Buzgan Kimdir?



Her ne kadar kişisel web sitem http://www.fatihbuzgan.com 'da kimdir bölümünde yazmış olsam da, daha detaylı bir otobiyografinin faydalı olacağını düşündüm.

Bilinçli ebeveynleri sayesinde, daha anne rahmindeyken özenli bir beslenmeye tabi tutuldu.

5.5 yaşında özel yetenek sınavıyla okula başlayarak ilköğrenimine başladı ve masa tenisi oynadı.

6 yaşında İngilizce öğrenmeye başladı.

7-8 yaşları arası dönemde 6 ay Taekwondo sporu yaptı.

8 yaşında adab-ı muaşeret kitabını okudu, daha iyi algılayabilmek için aynı kitabı 12 yaşında tekrar okudu.

3 farklı aksanda 1 tam yıl İngilizce eğitimi aldı. (Amerikan, İngiliz, Türk)

13 yaşında yüzme eğitimi aldı, antrenmanlarında günde 2km yüzüyordu, 1 yarışa katıldı.

16 yaşında İzmir büyükşehir belediye spor kulübünde, maratonda balkan şampiyonu ve sayısız dereceleri olan Orhan Büker'in antrenörlüğünde atletizme başladı, 100 metreden yarı maratona kadar her mesafedeki yarışa katıldı, çeşitli dereceler kazandı.

İlk yarı maratonunu 20 yaşında, 70 yaşındaki antrenörünün temposu eşliğinde koştu. (1:44, İzmir)
17 yaşında İstanbul Üniversitesi'nde filoloji eğitimi almak üzere İstanbul'a taşındı ve İzmir'deki kulübünü ve antrenörünü bıraktığı için koşuya ara vermek zorunda kaldı.

2003 yılında dönemin yarışçılarıyla beraber dağ bisikleti sporuna başladı, başladıktan birkaç ay sonra bisikletle 500 km'lik (Kadıköy-Torbalı) ilk İstanbul-İzmir sürüşünü gerçekleştirdi. Dinlenme/uyku bölümleri dahil toplam 1.5-2 gün arası süren bu sürüşlerden 7 defa yaptı.

22 yaşında ilk yöneticiliğini 25 bilgisayarlı bir internet cafe'nin işletmeciliğinde yaptı.

Farmakoloji ve farmakovijilans eğitimi aldı. (Atatürk'ün doktorunun kurduğu yerli bir ilaç firmasında tıbbi mümessillik yaptı)

Bodrum'un en büyük otelinde bisikletli turist rehberliği görevinde bulundu, ayrıca kısa bir süre otel fotoğrafçılığı yaptı.

Vatani görevini yaparken, orduya olan hizmetlerinden dolayı üstün başarı belgesi aldı.

2006 yılında güzel sanatlar fakültesi öğrencisi arkadaşı ve akrobasi bisikletçiliği ekibiyle beraber DVD formatında Türkiye'nin ilk bisiklet filmini çekti, bu filmi 100 bisikletsevere ulaştırdı.

2007 yılından beri Türk Sanat Müziği alanında korist ve solist olarak sahne almaktadır.

İlk fakülte eğitimini tamamlayıp İzmir'e döndükten sonra 2008 yılında kişisel antrenörlüğe başladı ve sıfırdan 1 yılda ülkenin en güçlü kadın dağ bisikleti sporcusunu yetiştirdi.

Kendisi de antrenör olan sporcusunu yetiştirirken, 25 kilo yağ fazlası olan sporcusunun kilosunu vermesine destek olmak amacıyla, sporcusuyla beraber tekrar koşu sporuna başladı, yarışlara katıldı ve bisiklet branşında da, koşu branşında da sporcusuyla beraber sayısız defa kürsüye çıktı.

Yine İzmir Büyük şehir Belediye Spor takımına katılmış, fakat takım üyesi olmakta bir fayda görmediğinden kendi isteğiyle ayrıldı. 2011 yılından sonra koşuda maraton branşında uzmanlaşmaya karar vermiş ve bu yönde çalışmalara başladı.

İngilizce ve Arapça'ya ek olarak başlangıç seviyesi Yunanca ve Rusça eğitimi aldı.

İkinci lisans eğitimini Dış Ticaret alanında yaptı ve dünyaca ünlü bir İsviçre firmasında bu konuda çalıştı.

Kısa bir dönem özel Arapça öğretmenliği yaptı.

Anaokulundan üniversiteye kadar her eğitim kurumunda öğretmenlik ve öğretim görevlisi pozisyonlarında çalıştı.

Profesör bir aileye yaşam koçluğu hizmeti verdi.

2013 yılında bir başka sporcusunu Half Ironman yarışına hazırlarken ona daha fazla faydalı olabilmek ve kendisini de denemek adına Türkiye'deki katılabildiği triatlon ve duatlon yarışlarına iştirak ederek her katıldığı yarışta derece aldı.

Türkiye Triatlon Federasyonu'nun verdiği Triatlon Antrenörlüğü kursunu başarıyla tamamladı.

Değişim programıyla birbirinden farklı ülkelerden Türkiye'ye gelen 35 yabancı sporcuya, "Sporcu Beslenmesi" konulu İngilizce seminer verdi.

Bir hastanede doktorlara "Sporun Bilinmeyen Sınırları" konulu bir seminer verdi.

Sporcularının çoğu doktor ve profesörlerden oluşmaktadır.

2013, 2014 ve 2015 yıllarında yurt dışında katıldığı her (Yarı maraton, Maraton ve Half Ironman Triatlon) yarışta başarılar elde etti.

Üçüncü lisans eğitimi için Uluslararası İlişkiler bölümünü seçmiştir.

Ultramaraton alanında arkadaşıyla yaptığı 50k koşusuna ek olarak, 2014 yılında Kars Ultramaratonu'na da katılarak derece aldı, bir başka sporcusunu İznik Ultra'da (80k) kürsüye çıkarttı.

Online kişisel antrenörlük konusunda dünyanın birçok yerinden (San Francisco Amerika, Colorado Amerika, Arkansas Amerika, Finlandiya, Almanya, Türkiye) sporcular yetiştirdi ve hala bu konuda çeşitli hizmetler vermektedir.

2014 yılından bu yana bir spor giyim firmasında yöneticilik yapmaktadır.

Talep üzerine kurumlar ve gruplara spor-bilim, beslenme, sağlıklı yaşam konularında seminerler verip, koşu kampları düzenleyebilir.

Kalitenin nicelikten daha önemli olduğunu benimseyen ve hayatın her alanında kalite olgusunun var olması için elinden geleni yapan Fatih Buzgan, bu konularda her gün kendini geliştirmeye adamıştır.



27 Ocak 2016 Çarşamba

Islak Ayak Testi


Koşu sporuyla bir süredir ilgilenen ve koşu ayakkabısı satın alırken internetteki verileri de inceleyen birçok kişinin karşılaştığı bir bilgiyi sizlere açıklayacağım. Islak Ayak Testi, ayak türümüzü belirlemek için yapılan bir işlemdir. Ayak türümüzü öğrendiğimizde, bu türe uygun üretilmiş koşu ayakkabısı alıp kullanarak hem ayak, bacak sağlığımızı korumuş, hem de koşu performansımızı da artırmış oluruz.

Aslında bu testle öğreneceğimiz, ayak çukurumuzun (arch) şeklini belirlemektir. Önce ayak türlerini öğrenelim.

Birbirinden ayrı 3 farklı ayak türü vardır; Beygir ayak, Ördek ayak, Kırkayak.
Yok şaka yaptım :)

1) Normal (Çukur) Taban (Normal/Medium Arch)
2) Çok Çukur Taban (High Arch)
3) Düz Taban (Flat Arch)

Peki, ayak çukurumuzun hangi gruba girdiğini nasıl belirleyeceğiz? Islak Ayak Testiyle. Bunu nasıl yapacağınızı anlatayım;



1) Tercihen düz bir tepsiye (yoksa bir leğene) sadece tabanını ince bir katman oluşturacak kadar su doldurun.
2) Ayak tabanınızın tamamını suya değdirin ve çıkarın.



3) Tercihen sarı saman kağıdına, yoksa boş bir beyaz kağıda ıslak tabanınızı basın ve kaydırmadan kaldırın.

Hepsi bu.
Kağıtta çıkan ayak izinize bakıp, ayak türünüzü belirleyebilirsiniz. Tabi doğru koşu ayakkabısını belirlemede tek etken, ayak türünün belirlenmiş olması değildir. Örneğin koşucunun kilosu, koşu tecrübesi, yağ oranı, biyomekaniği, koşacağı zemin ve mesafe bilgilerinin hepsi de hesaba katılmalıdır.


1) Normal/Çukur Taban : Eğer kağıttaki ayak izinizde, ayağınızın ortasındaki çukurun yarısını görüyorsanız, en yaygın ayak türüne sahipsiniz ve ayak çukurunuz, doğal bir şekilde vücut ağırlığınızı destekliyor ve yük altında normal bir şekilde içe basıyor demektir. Bazı içe basma durumları istenen bir şeydir ve doğal bir darbe emici olarak işlev görür. Bu ayak türüne sahip çoğu koşucu, istediği her tür ayakkabıyı giyebilir.

2) Çok Çukur/Yüksek Kavisli-Kemerli Taban : Eğer ayak iziniz, orta noktasında çok az bir temas gösteriyor veya hiç göstermiyorsa, yüksek bir ayak kemerine sahipsiniz. Koştuğunuzda ayağınız fazlaca içe dönmüyor olabilir fakat yeterince darbeyi emmiyordur. Bu ayak türüne sahip koşucular, mutlaka yastıklama (cushioning) veya dengeleme (stability) özelliği olan aykakabılar kullanmalıdırlar.  

3) Düz Taban : Eğer ayak tabanınızın izinin tamamı kağıtta çıkıyorsa, kuvvetle muhtemel koşarken ayağınız içe basıyordur. Bu bir darbe emici gibi hareket eder fakat ayağınızda fazladan yuvarlanma, ayaklarınız ve dizlerinize baskı yapabilir ve sakatlık riskini artırabilir. Çoğunlukla, çift yoğunluklu orta tabana sahip, destekleyici, daha geniş, ayak kavisinin olması gereken yerde iç yükseltiler olan yani daha fazla dengelemesi (stability) olan ayakkabılar önerilir.


Diğer faydalı makalelerim için tıklayın: http://fatihbuzgan.blogspot.com

18 Ocak 2016 Pazartesi

En Sağlıklı 6 Peynir Türü




Peynir, çocukluğumuzdan bu yana bize türü ne olursa olsun, faydalı diye önerilen ve yedirilen bir süt ürünüdür. Fakat birçok besinde olduğu gibi, peynirde de türüne göre vücudumuza ve sağlığımıza faydalı veya zararlı olabilecek birçok tür bulunuyor.

Mesela kaşar peyniri ambalajlarında, 11kg sütten imal edilmiştir gibi tüketici gözünde değer artırıcı ifadeler kullanılıyor. Peki, bu maliyet artırıcı nitelikler, sağlığımızı da aynı yönde artırıyor mu?

Vegan gibi katı bir beslenme rejimine sahip değilseniz, peyniri hayatınız boyunca tüketiyorsunuz demektir. Birçok salataya, yemeğe, çorbaya, sandviçe, kahvaltıya eklenen bu besinin hangi türlerinin  tercih edilmesi gerektiğini paylaşayım. Böylece sağlıklı yaşam adına, daha bilinçli bir peynir sever tüketici olarak doğru seçimler yapabilirsiniz.

1) Lor peyniri : Protein tozlarının hammaddesi de olan lor peyniri en düşük doymuş yağ oranına sahip peynir türüdür. Tuzlu ve tatlı lor olarak 2 çeşidi bulunan bu peynirin, düşük tuz/sodyum içeren tatlı olanını tercih ederseniz en iyi seçimi yapmış olursunuz. Smoothie'ler hazırlarken de harika bir yoğunlaştırıcı ve besin değerini artırıcı bir işlevi var.

2) Kuark peynir : Kuark da lor gibi düşük yağ oranına sahip olup, ona göre daha düşük tuz içerir ve büyük süpermarketlerde bulunabilir.

3) Ricotta : Düşük yağ içerdiği için Ricotta, en sağlıklı peynir türleri arasındadır.

4) Parmegiano Reggiano : Bu peynir, Parmesan peynirinin en kaliteli formudur, çünkü resmi Consorzio kalite çizgisini tutturabilmesi için katı testlerden geçirilir. Üretiminde kullanılan işlemler dolayısıyla, diğer birçok peynir türünden daha az yağ içerir. Adeta beton gibidir!

5) Süzme peynir / Feta peyniri : Keçi veya koyun sütünden yapılan bu yoğun tada sahip peynir de diğer peynir türlerine göre daha sağlıklıdır. Süzme peyniri süpermarketlerde, Feta peynirini Yunanistan ve adalarında bulabilir, gidemiyorsanız Çanakkale'ye uğrayıp gerçek Ezine peyniri alabilirsiniz.

6) Hellim peyniri : Keçi veya koyun sütünden yapılan diğer bir peynir türü olan Hellim ise Kıbrıs kökenli sağlıklı bir peynirdir. Düşük yağ oranı sayesinde erimeden kızartması yapılabilen tek peynir türüdür. Yalnız, modern üreticilerin ürettiği inek sütünden yapılan sağlıksız Hellim peynirini alıp yanlış yapmamak için ürünün etiketini dikkatle okuyun.

Diğer faydalı makalelerim için tıklayın: http://fatihbuzgan.blogspot.com

En Tecrübeli Atletimiz Safder Kartoğlu 89 Yaşında!



Safder Kartoğlu : Türkiye'de kendi yaş grubunda halen koşmaya ve yarışmaya devam eden en tecrübeli atleti (86 yaşındaki Osman Yavuz'la beraber), bugün 89 yaşına bastı. Doğum günü kutlu olsun ve dilerim bizlere ilham vermeye devam etsin! 

Bu değerli isim, #koşu #spor'unun yaşı olmadığının, ülkemiz koşullarına "rağmen" #atletizm'i tutkuyla seviyorsanız, her zaman bu özel sporu sürdürebileceğinizin en somut ve canlı kanıtıdır. Çevrenizde sizi spordan alıkoyan şanssız insanları geride bırakın ve emekliliğinizi hastane kuyruklarında ilaç baronlarından hap dilenen, son yıllarının her saniyesini ağrı ve acı içinde geçiren insanlardan biri olmak yerine, Safder abi gibi kendinize, vücudunuza ve ruhunuza yatırım yaparak, 89 yaşında bile 30 yaşındaki hem cinsinizden daha fit, sağlıklı ve mutlu olun.




Ayrıca Safder abi gibi ilham kaynakları sadece kendi yaşamlarını renkli ve dolu dolu hale getirmekle kalmaz, aynı zamanda çevrelerine ve gelecek nesillere de bir "eser" bırakarak, dünyaya gelişinin bir sebebi olduğunu gösterip, üretkenliğini toplum, ülke ve dünyanın refahı için kullanırlar. Bu yüzden onun gibi isimler, çoğunluğun aşırı prim vererek kolay yoldan hayat standartlarını "ultra-lüks" seviyesine çıkaran ismi lazım değil spor branşı üyelerinin aksine, bugünlere en zor yoldan ulaşmış, toplumu tarafından tanınmamış, çevresindeki birkaç atlet harici değer ve saygınlık görmemiş, gerçek emek sahibi azınlıklardan biridir.


Kendinden daha genç ve tecrübesiz insanların "bu yaşta koşmak senin neyine, otur huzur evindeki yerine ve ölümü bekle" sözlerine kulak asmayıp, katıldığı sayısız yarışlara ve keyif dolu anılara her yıl yenilerini eklerken, Safder abi, karşılaştığı her genç sporcuya da tecrübelerini keyifle anlatıyor. Bildiklerini, yaşadıklarını paylaşırken sözlerinden hayatını ne kadar tutku ile yaşadığını kolaylıkla hissediyorsunuz.

Ayrıca şiir de yazıp okuyan bir şair olan çok yönlü atletimiz, sporcuların da romantik bir kalbi ve ruhu olabileceğini her fırsatta bizlere gösteriyor. Şimdi Safder abiyle tanışın, arkadaş olun, yarışlarda gidip takdir edin, değerini bilin ve çevrenizde sizi koşarak kendinizi geliştirmenizden alıkoyan herkese hayal ettiğiniz gelecekteki haliniz olan Safder abiyi örnek gösterin, onlar hastanelere ve kahvehanelere abone olsunlar, sizler koşu yarışı web sitelerine ve ödül kürsülerine...

Diğer faydalı makalelerim için tıklayın: http://fatihbuzgan.blogspot.com